Tv Rehberi

Zuhal Özden: Küçük Ağa 1. Bölüm

Hayatın içinden bir kesitin beyaz perdeye aktarılması sinemanın özelliklerindendir. O kesit küçücük bir detay olur bazen, her insanın başına gelmeyecek bir şeydir, ya da çok sıradan bir olaydır ama sonu hiç beklemediğiniz gibi sonuçlanır ve seyirci koltuktan memnuniyetle kalkar çünkü şaşırmış başka bir alterternatifle karşılaşmış, ezberi bozulmuştur.

Küçük Ağa sıradan üç kişilik ailenin hayatını anlatıyor. Birinci bölümde çocuğun haşarılıklarını, anne babanın anlaşmazlıklarını gördük. Anne baba ayrılmaya karar verdiler. Anne ayrılmak istedi daha doğrusu baba karısını sevdiği için bir şans daha istedi. Çocuk onların ayrılmasından yana değil elbet. Anne iş yerindeki bir kadınla yakınlığı yüzünden kocasından ayrılmak istiyor. Kocasına masaj yaparken gördü diğer kadını.

Normal hayatta boktan bir sebepten belki boşanır insan, bir sabah uyanırsın yanındaki insan artık yabancı olmuştur. Karşındakine bile anlatmakta zorlanırsın neden bittiğini bitmiştir sadece ama bir arkadaşına bir olay anlatırken hiç bitmiş işte diye sonlanan bir hikaye anlatmazsınız.

Bir kadın kocasını içeride uyuyor zannederken kapı çalar mesela kadın kapıyı açar gece yarısıdır. Gelen kapıcıdır. Üzgündür, telaşlıdır. Ona kocasının pencerenin altında yattığını söyler. Kocası intihar etmiştir o televizyon seyrederken işte bu anlatılacak hikayedir. Ya da evde en yakın arkadaşı varken kadın kahve yapmak için mutfağa gider fakat hemen geri döner çünkü nasıl içeceklerini sormayı unutmuştur ve kocası ile en yakın arkadaşını kanepe de öpüşürken görür işte bu anlatılacak hikayedir.

Bizim Küçük Ağa da öyle dişe dokunur bir boşanma sebebi yok yani seyirciye anlatmaya değer.

Hikayenin kahramanlarını o kadar sahici yaparsınız ki seyirci vasat hikayeyi sahici olduğu için seyreder. Çünkü kendini yakın hisseder, empati kurar bir bağ oluşur hikaye ile seyirci arasında ama bu dizi de o da yok.

Kızın ailesi zorlama bir aile. Zengin bir aile yapmak istemişler bokunu çıkarmışlar İç güveysi natürmort resim yaptığını zanneden olur olmaz vakitlerde röptedöşambır ve fular ile dolaşan elinde paleti olan bir adam. Onu sevmeyen arada aklı giden bir büyük baba ve ukala dümbeleği bir anne.

Oğlanın ailesi tüm doğu dizilerini klasiği zengin uşaklı hizmetçili, İstanbul’da gönül eğlendiren, şehirli kızla evlendiği içimn oğluna küs bir aşiret reisi ve onun şefkatli annesi.

Olmamış beğenmedim. Bir daha da seyredip yazmam zaten.

Bir film anlatmak istiyorum kısa bir günün hikayesini resmetmek deyince aklıma geldi yazmam lazım. Ferzan Özpetek’in bir filmi vardır. Mutluluk romanından uyarlanmıştır. Filmin adını unuttum şimdi. Mutluluk romanı çok mutsuz kasvetlidir çok da uzun bir romanmış ben okumadım ama yönetmen öyle olduğunu söylüyor çok kasvetli olduğu için biraz değiştirmiş. Filmde ayrılan karı kocanın iki çocuğu var. Koca her gün evin önünde karısını gözlüyor. Onu taciz ediyor. Mahkeme kararı ile koca yüz metre yaklaşamıyor Adam koruma görevlisi ve şiddete meyilli. Kadın annesi ile kalıyor. Büyük olan kız anneye kızgın boşandığı için küçük oğlan babaya düşkün. Bir gün çocukları anneden izinsiz okuldan alıyor evine götürüyor adam. Aynı gün karısını da zorlaya arabaya bindiriyor ve bir çalılığın arkasında kadına tecavüz ediyor. Akşam kadın çocuklar gelmeyince merak ediyor sonunda kız babasından gizli evde arıyor annesini ve haber veriyor babasında olduklarını. Çocuklarının öğretmeni ile çocukları ararken bir yerde durup dondurma alıyor iki kadın, çocukların nerede olduğunu öğrenince sohbete başlıyorlar. Kendisini bunaltan kocası eski güzel günlerinden bahsediyor kadın ona aşkını ne kadar mutlu olduklarını ve çocuklardan sonra adamın yavaş yavaş değiştiğini anlatıyor. Tam o sırada baba evde çocuklar film seyrederken kız ayrı bir odada oğlan kanepede çizgi film seyrediyor önce oğlunu vuruyor sonra büyük kızını sonra da kendini. Kadın kocası ile mutlu günlerini anlatırken o ailesini öldürüyor.

Muhteşem bir filmdi. Bir günü anlatıyordu. Yıkılmış bir evlilikte güzel günleri hatırlayan bir kadın vardı. İşin içinden çıkamayan kocanın karısından intikam almasını anlatıyordu. Kendi ile birlikte giderken karısının en sevdiklerini yanında götürüyordu. Bu sevginin en şiddetlisi olsa gerek.

Güzel günlerde görüşelim efendim.

Saygılarımla,

Zuhal Özden